Kâinata, kendi varlığının bilinmesi için yoktan yar eden Cenabı hak, yarattıkları içerisinden insanı, en son ve en mükemmel varlık olarak yaratmış, kendisini tanıma ve bulma sorumluluğunu da insana emanet etmiştir. Emanetini hakkıyla taşıyabilen her insan, O’nun yeryüzünde halifesi (vekili) dir. İnsana bu halifeliği kazanabilmesi için, Peygamberler (as) vasıtasıyla, hepsi İslamın içinde olan prensipler sunmuştur. Bu prensiplere DİN adı verilmiştir.
En son sistem olan ve evvelki bütün sistemleri içerisinde toplayan İSLAMİYET, Kur'anı Kerim ile Kâinatın varlık sebebi, Cenabı hakkın gerçek ve en büyük DOST'u olduğu beyan buyrulan Hz. MUHAMMED MUSTAFA (s.a.v)’a sunulmuştur. Kıyamete kadar gelecek insanlar bu son sistemle ALLAH (c.c)’ı aramak ve bulmak durumundadırlar.
ALLAH'ı (c.c) arayan bir kimse, evvelki sistemlerde de olduğu gibi Kulluğun gereği olan İBADET ve TAATlarda bulunmakla isbat ve ifade edecek; aradığına olan İNANÇ ve SEVGİSİNİ, yine bu ibadet ve taatlarla besleyecektir.
KUL'un ALLAH (c.c)’ı aramak için hizmet, olarak sergilediği ve Kulluk borcu dediğimiz bu Kur'anı Kerim hükümlerine ŞERİAT, bn hükümleri titizlikle uygulama ve faziletlerle zenginleştirme yoluna TARİKAT, bu yoldan ulaşılan manevi yüceliklerin tecelli zevklerini yaşamaya ve Cenabı Hakkın birçok ikramından faydalanma hâline HAKİKAT, varlığını onun varlığında eritip, görüşü onun görüşü ile, duyuşu onun duyuşu ile, anlayışı da onun anlayışı ile birleştirme haline de MARİFET denilmektedir.
Bu kısa ifadelerden de anlaşılacağı gibi, yer yüzünde ALLAH a (c.c) halife olmak MA'RİFET Makamına ermekle gerçekleşir. Bu Makama ermek için kullanılacak vasıta Kur'anı Kerim hükümleridir. Bu Kur'anın hükümlerini, bizim (S.III) benliğimize (kalbimize) nakş edebilen, Allah'ın resulünü tam manasıyla seven ve Allah Tealâ (c.c)’nın Dostluğunu kazanan bir zat'ı muhteremi seçecek ve seveceğiz.
Çünkü Allah'ın resulünü geıçek manada seven kimse, onun ahlakıyla ahlaklanarak, ona benzemeye baslar. Buradan cenabı hakk'a gerçek yakınlık hasıl olur. Bu yakınlık Kul da ALLAH sevgisi (muhabbeti) ile gelişir. O derece gelişir ki, KUL Allah'tan başka ne varsa hepsini kalbinden çıkararak, her haliyle onunla beraber olur. KUL bu beraberlikte o kadar ileriye gider ki, kendi varlığı ortadan kalkar ve yalnız o kalır. Salikin bu haline, FENA (fenafillah - Allah'da yok olma) hali denir. Bu hal ise Salikin İSÎĞRAK halidir. Bu halde olan salik, Tecelliler denizinde yüzer de yüzer... Ve ayrıca bu halde olan salik maddi varidini tamamen unutur. Bunun için de söylediklerinden habersizdir. AKIL ve MANTIK fenafillah sırrının içine asla giremez.
Bu Manevi sarhoşluktan ayılma haline BEKA (bekabillah - varlığını Allah ile ebedileştirme) hali denir. Allah ile KUL arasındaki gerçek dostluk, bu MAKAM'da tam olarak gerçekleşir. İşte bu makamda olan Kul'a Allah Vekilliği de verilmektedir. Bu makam Kulluğun zirvesidir...
Bu makam ve mertebeye erişebilmek için de: "Kitap ve Sünnete uymak saadet asrını hal ve kal olarak tam yaşamak ve böylece gerçek müslüman olmak diye kısaca tarif edebileceğimiz TASAVVUF vasıtasıyla ermek mümkündür.
Çünkü gerçek tasavvuf, Kitab'a (Kur'anâ) inkıvad, Sünnete (hadise) ittibadır. Saadet asrını her hal ve hareketiyle vaşamaktır ki hakîki Müslümanlık ta budur.
Kâmil Müslümanlık Birçok merhaleler kat' ederek MELEKÜT aleminde seyr edip lâhuti görünümler ile iz bırakan EVLİYA'lar zümresine iştirak etmekle elde edilir. Çünkü o evliya (Mürşid - Kâmil), O merhalelerinde ötesine (yani kâl ilminin çözemeyeceği ve akla durgunluk, veren birçok makamları temaşa edip, fenafillah ve bekabillah mertebesine erişmiştir.
Binâenaleyh, bunca ENBİYA ve EVLİYA bu yolda MÜRŞİD kılavuzluğu ife ilerlemiş ve o makamlara ve daha bilmediğimiz birçok makam-ı aliyelere vasıl olmuşlardır. Hiçbir insan, Mürşid terbiyesinde yetişen insanların fazilet ve derecesine müsavi bir seviye elde edememiştirler.
Meselâ işte; Hasan-i Basri, İmâm-ı Rabbani, Cüneyd-i Bağdadi, Bayezid'i Bestâmi, Abdülkadiri Geylâni, Mevlâna Celâleddini Rumi, Sıbğatüllahi Arvâsi, Seydâ-i Tahi, Ahmed el-haznevi, Gavsül Âzâm Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni, Seyyid Muhammed Râşid Hüseyni (Kuddise esrarehüm) ve daha birçokları... hep bu ocaktan yetiştirilmiş birer Evliyalardır....
Ariflerden İnciler, Yahya Pakiş
0 yorum:
Yorum Gönder